12 Mart 2022 Cumartesi

Onlara Set!

 Sizsiniz sebebi!

Kendimi küçücük bir bebeğin karşısında bu kadar çaresiz hissetmeme sebep olan ve beni çaresizliklerimle bir başıma koyup kenara çekilen sizsiniz!

Fışkıran sütünüzden bana neydi ki anlattınız ben size "sütüm az" diye ağlarken?

Duşa girmenin bile lüks olduğu o zor dönemlerimde evime gelip "ben bebekle ilgilenirim, sen git dinlen" bile diyemediniz! 

Sizsiniz sebebi!

Çocuğuma neyin iyi geleceğine, neyin zarar vereceğine kendi başıma karar veremedim. "Biz yaptık hiç de bir şey olmadı" dediniz ve evet yine beni eksik hissettirdiniz!

Sütümün yaramadığına, bebeğimin doymadığına, evimin dağınıklığına. . . her şeye bir fikriniz vardı ve beni mutsuz hissettirecek tüm güce sahiptiniz!

Size göre ne vardı veremediğim kilolarımla ilgili? Kilolarım kadar ilginizi çekmedi yüklendiğim başka yükler!

Aradan geçen 3 yıl sonra bunu o kadar iyi anladım ki. "Size nasıl fırsat vermişim! Size kendimi neden bu kadar üzdürmüşüm acaba" diye şimdilerde kendime kızıyorum. 

O günlere geri dönebilsem keşke. Sebep olduğunuz bu mutsuzluk çukuruna asla düşmezdim!

Tadını çıkara çıkara yaşardım lohusalığın her anını. Sütüm mü az, olsun! Çocuğum sağlıklı büyüyor. Evim mi dağınık/pis? Olsun kucağımda küçücük bir dünya taşıyorum, gerisinin ne önemi var ki? Ev de temizlenir, dağınıklık da toplanır. Şu an en güzel an, bir kaç yıla kucağımda durmak istemeyecek bebeğim, kokusunu içime daha derin çekeyim, yaşadığım her anın tadına varayım! 

Neyse, yine de geç değil! 

Hala müdahil olmaya çalıştığınızı biliyorum ama; bu kez doğru yoldayım. 

O titrek ellerinizi asla sokturmayacağım hayatıma! Ve kem gözlerinize fırsat vermeyeceğim!

Çektiğim set dilerim yeterince açık anlatmıştır size derdimi! 




28 Haziran 2021 Pazartesi

Yazmak olsun başlığı

 Selaam, 

Tüm gün kakafonik bir ortamda çalıştıktan sonra eve gelince asla ses duymak istemeyenler olarak bir dernek kursam üyesi çok olur mu acaba? 

Bazen kendi kendimi bile duyamıyorum gerçekten :)) Ne düşünüyorum, ne yapıyorum bilemiyorum. Ve belki de bu sebepten, bazen çenem beynimden önce çalışıyor :)) 

Yazmak benim için çok değerliydi. Öyle ki lise arkadaşımdan ayrılırken (o üniversite kazanmıştı ben kazanamamıştım) günlüğümü ona hediye etmiştim. Ya bu benim için çok kıymetliydi. O da bir süre sakladı sanki ama şimdi ne yaptı acaba hiç bir fikrim yok :) 

Kendi günlüklerimi sakladım. Ne bileyim eski kitaplarımı karıştırsanız aralarından mutlaka yaşanmışlıklarımın saklı olduğu ufacık kağıt parçaları bile bulabilirsiniz. Sadece ben okuyunca hatırlarım ama ne olduğunu, siz anlamazsınız :)) 

Bir gün bu dünyadan göçersem diye de oğluma yazdım. Belki tüm bu yazdıklarım da hep gittiğimde arkamda kalsın bir şeyler diyedir. Ne kadar meraklıyım iz bırakmaya değil mi? 

Yaşadıklarımda da öyle kayda değer bir şey yok ha, yanlış anlama. Benimkisi sadece yeşillik olsun diye sanki. Öylesine bir aşk parmakuçlarımdaki. 

Bu aralar;

Gülmeyi seviyorum diye eleştiriliyorum. 
İnsanları seviyorum diye eleştiriliyorum. 
Yazmayı seviyorum diye eleştiriliyorum.

Olsun ben tüm bunlara sadece gülüyorum ve şunu eklemek istiyorum:

ı ıh cicim. Yanlışınız var. Ben sadece bazılarınızı seviyorum . . 

Öpücük


P. 

30 Mayıs 2021 Pazar

Gördün mü 35 oldum!

 Sizde durum nasıl bilmem ama; özel günlerde biraz sıkıntılı oluyorum ben :) 

Bu hele belki de uğruna şiirler yazılmış bir yaş olması sebebiyle daha bir ağır geçti. 

Şunu da yapmalıyım dediğim ne varsa yaptım yolu yarılamadan evvel. Bazılarına geç kalmışım gibi hissediyorum ama; bitirdim sonuçta onlar her neyse değil mi? Böyle düşünüp mutlu olayım en iyisi. 

Kimselerin girmemesinden mütevellit, daha önce yazdıklarım çok fazla içe kapanık ve melankolikmiş az evvel okuyunca farkettim. (Kendim bile okumamışım :) ) 

Hayatımız ne kadar da göz önüne serildi değil mi? 

Dertlensek bile sanal bir günlüğe yazıyoruz. Ve birileri okusun istiyoruz. Hatta okusun da beğensin istiyoruz. 

Ne kadar çok şeye sahip olduğumuzu göstermek istiyoruz. Neyse o sahip olduklarımız? 

Lüks bir ev? 

Lüks bir araba? 

Bilmem kaç kameralı telefon? 

Bir egzersiz matı? 

Pahalı bir saat? Ve diğerleri işte. . 

O zaman hazırsanız ben de sahip olduklarımı paylaşıyorum sizinle: 

Tam 35 yılım var. Dolu dolu! 35 yıl. 

3 üniversite sığdı içine. 2 yılı yurt dışında, kalan 28 yılı da ülke sınırları içinde olan eğitim hayatımın sonunda kazandığım tek şey: düzenli yatan maaşım :)) (daha ne bekliyorsam) 

Hayatı paylaştığım dünya iyisi bir kocam ve tıpatıp ona benzeyen tatlı mı tatlı bir oğluşum var, fallik fallik ortalıkta gezen :)) 

Zamanımı o kadar dolduruyor ki, ne o çok sevdiğim edebiyat, şiirler, okunmayı bekleyen kitaplar; ne de izlemek istediğim filmler, diziler. Eskiden en güzel müzikleri keşfederdim. Kimsenin okumadığı kitapları okumayı ister, gidilmemiş sinema/tiyatro oyunu bırakmamaya çalışırdım ama şimdi öyle olmuyor tabii. 

sinema bizim evde oynanıyor ve ben ne kadar yorulsam da, bence dünyanın en şanslı kişisiyim laf aramızda. 

Yaş 35 oldu. Yolun yarısı mı Dante gibi bilmiyorum. 

Umarım yarısıdır, çünkü Cahit Sıtkı gibi erkenden gitmek istemem 35 yaşımı övdükten sonra. 

Yapacak çok şey, sevinecek çok an ve sarılacağım çok kişi var. 

Evlat oldum, torun oldum, abla oldum, sevgili oldum, eş oldum, anne oldum da ilk defa 35 oluyorum. Azcık zorlanıyorum zamanın hızına yetişmeye ama; holşgeldin yeni yaşım. 

Sağlıkla karşılayalım her günü, 

Çok amin!
Öpücük :*

P.

11 Mayıs 2021 Salı

11052021

 Yumuşacık sesli bir kadın şarkısı. . . Yapılacak tonla şey varken tembelliği seçmek. 

Ben ne zaman tıkandım böyle içimde kendi kendime yahu? Neden çıkmaz oldu sesim? Ya da düşüncelerimi nasıl içe çevirdim de konuşamaz oldum böyle?

Bazen kendimi çok aptal hissediyorum. Sana da oluyor mu? I ıh muhtemelen olmuyordur, çünkü bu bence bana has bir duygu. İçimde bir cenin gibi büyütüyorum tüm hissettiklerimi. Ordan burdan ne buldumsa, asalak gibi besleniyor bu duygular içerimde bir yerlerde. 

Ve sonra büyüyor dışa vuramadığım o her neyse. Büyüyor büyüyor, elleri oluyor, ayakları. Dallanıp budaklanıyor işte. Ama yine dışa çıkamıyor. Kalıyor bir yerlerde. Yükleniyor yürek hepsini. Kanserli bir doku gibi yükleniyor hem de. Besliyor besliyor. 

Nasıl kusulur bu düşünceler bilemediğimden, yazmak istiyorum belki de. Yazdıkça çıksın içimden istiyorum o beni içten içten kemiren hastalıklı tüm kelimeler.


Yumuşacık sesli bir kadın şarkı söylüyor kafamda. 

İçimde, kanat çırpan bir kuş gibi kalbim. 

Kurtaracağım onu bu düşünmek illetinden. 

Öperim. 

P.

6 Eylül 2020 Pazar

"R A G E "



 Selaam, 

Hani bir hikaye/roman yazarken Dan Harmon çemberi kullanılır ya. Hikayenin ilerleyişini, olaylar döngüsünü, ne bileyim kahramanlarını kurgularken bu çemberi tamamlamayı hedef alırsın. Çember tamamlanmazsa hikaye okuyanı vurmaz hatta belki bir hikaye bile olmaz o zaman. Ucu açık kalır. 

Gerçek hayat da böyle bence. Çemberi tamamlamamışsan, bilinçaltına yerleşiyor o olay ve asla kurtulamıyorsun. Senin var mı böyle bir hikayen? Benim bir kaç tane var. Ama biri çok etkiliyor beni son zamanlarda nedense. Yazıp kurtulmayı düşünüyorum. (Umarım :( )

Hayallerimi gerçekleştirmek için bir yola çıktım ben. Hiç bilmediğim bir ilde okuluma gidebilmek için gece çalışmak zorunda kaldım. Hayatımda hiç gece çalışmamıştım, nöbet tutmamıştım. E kendi mesleğimin haricinde de çalışmamıştım. 

İtilerek ve sanki bana lütfedilmiş gibi davrandılar ve ben gittim çalışmaya başladım. Zorundaydım!

Büyüdükçe, aklım erdikçe orda bana yapılanları hazmedemiyorum şimdi. Üstünden çok geçmedi aslında 4-5 yıl önceydi. Ama olayları yaşarken cidden bu kadar üzülmüyor, kafama takmıyordum. 
Şimdi durup durup aklıma gelmesini anlayamıyorum. 

Mesleki olarak kendi işimi yapmasam da, hatta kendi işini bana yükleyen bir kaç "kötü kalpli" insanın işlerini bile üstlenmiş olsam da, bana kattığı çok şey var diyebilirim şimdi. 

Tam 1 yıl, özellikle haftasonları ve özel günlerde (bayramlar gibi) çalıştım orda. Ben işi öğrendikçe benim geldiğim gün herkesin yüzü gülüyordu. Bu gün nöbet iyi geçecek diyorlardı. 

:)) Şansıma işi öğrenirken hep işin ehli doktorlar o gün nöbette oluyordu. Anatomisinden başlıyorlardı ben öğreniyorum diye. Kırık hastası gelse röntgenini gösteriyorlardı. Çıkık hastası gelse yerine oturtmayı gösteriyorlardı. Ya bir fizyoterapist daha başka ne ister ki :)) Alçılamayı, atellemeyi, sargı yapmayı.... Yetmedi, acil triajı, pansuman yapmayı... yine yetmedi, dikiş almayı. (burda direndim ama; başhemşire yardımcısı zorla öğretti :) )  Hepsini öğrendim. 

Sonra baktım donanıyorum. Meslek hayatımda belki pansuman yapmayacak, dikiş almayacağım ama; Pınar olarak bu bilgi bi yerlerde bana yardımcı olacak. Bu sefer ses etmedim, şikayet edildim, tehdit edildim filan. Hadi güldüm geçtim. 16 saatlik nöbette 4 saat dinlenme hakkı verildiğinde daha ayağımı uzatamadan geri çağrıldım. 

Ama oradan çıkarken birlikte çalıştığım doktorlardan birinden şu cümleyi duydum: Gitmene kendi adıma üzülüyorum ama; seninle çalışacak meslektaşlarım adına seviniyorum. 

Beni kullandığını zannedenler - ki evet kullandılar da :)) sonradan duyduğuma göre görevlerinden alınıp başka yerlere verilmişler. İdareciler dağılmış filan. (Aynı idarecilerden birinin kızı da benim okula gelmesin mi :)) ah neler gördü bu gözler ahh :) ) 

Neyse, Kötü kahramanlar peydahlandı hikayemde. Olaylar olaylar olaylar oldu. O gün üzüldü Pınar, o günlerde ağladı. Evini, yatağını çok özledi. Yorgunluktan okuduğu bir cümleyi 10 seferde anladı belki ama, bitti gitti işte. Şimdi daha donanımlı. İşte blog adresimdeki "rage" de belki tam burdan geliyordur. 

Burada bitiriyorum yazıyı ama, içimde de bitsin artık bu döngü istiyorum. 

Mutlu son olsun!

Okulum bitti. Uzun süredir izinliydim, iznimi bitirmek için de dilekçemi verdim.
Sonsuz dinlenmiş olarak, daha donanmış olarak ve tüm bu yaşadıklarından ders almış olarak ve o günün üstünden 6 fazladan yaş almış olarak yeniden dönüyorum. 


O da serinin ikinci öyküsünün konusu olsun. :)) 


öpücük


P.


16 Ağustos 2020 Pazar

Yalnıza Mesaj

Selaam, 

Sardı mı yalnızlığın seni yine? Onca kalabalığın ortasında yapıştı mı koluna?

Çekiştirdi mi seni hiç durmadan? 

Ne güzel ulan! Ne şanslısın! Az tadını çıkar. 

Beni de kalabalıklar çekiştiriyor. Odamda, evimde, sokakta, iş yerinde. Herkes bi tarafa çekiştiriyor hem de, öyle yalnızlığın gibi de olmuyor. Çektiler mi koparıyorlar etinden parçaları. Taa kalbine dek ulaşabilenler oluyor bir de. Bak inanmazsın, kalbim bile çekiştirildi benim. 

Evet. Sen bilmezsin bu duyguyu. Nasıl acıtıyor anlatamam. Gülüyorsun diye kalbin yok sanıyorlar, kanırtıyorlar. Üstelik gülerken ağladığından, anlamıyorlar da kalbe ulaştıklarını. 

Tuttum ellerinden, kurtardım kalbimi ben her seferinde. Ama izler kaldı işte. 

Yaş kemale erdi de, hala çekiştirilirim diye ürperiyor garibim.

Okudukça sarıldın mı sen de yalnızlığına? Sarıl valla. Sevgilin o senin, dert ortağın. Düştüğün boşluktan çekip kurtaranın. 

Ya düşersem bu kalabalığın ortasında? 

Beni kimler kurtarsın? 

öperim 

P.

15 Ağustos 2020 Cumartesi

ah ne güzel gün

 Selaam, 

Yazıyorum ama, kimseler okumuyor. :)) yalnızca ben işte. 

Çok da sıkıntı değil diyorum ama, ben eskiden tuvalet kağıdına bile yazardım ve bunu birileri okusun yorumlasın isterdim. Şimdi de öyle olsun istiyorum galiba. Neyse çaktırmayayım.


Çok güzel gün bu gün. 

İçim dışım çiçek açtı. Ağaçlar konuşuyor sanki. Gökyüzü mutlu gülümsüyor.


Hani, bazen olmasını çok istediğimiz bir şey için çekeriz yorganı kafamıza ve çoook içten dua ederiz ya " nolur Allahım nolur olsun" diye. Heh o kafama yorgan çekip sabaha kadar istediğim ne varsa hepsi gerçekleşti sırasıyla. 


Bazen olmuyor gibi oldu (belki ilerde yazarım bunları da, nasılsa kimse okumuyor içimi boşaltırım rahatlarım :) ) olmadı diye üzüldüğüm ne varsa sonrasında daha da iyisi oldu da ben bile şaşırdım yani.


sabah uyanabildiğim her güne, 

sahip olduğum her şeye, 

verilen tüm fırsatlara ve tabii bu fırsatlara verdiğim cevaplara,

hayatıma giren herkese ve en çok hayatımdan çıkanlara,

ve bu güne

binlerce şükür.

Öpücük 
P.   

9 Ağustos 2020 Pazar

Selaam, 

Uyuttum yine dünyayı. Oturdum içimdekileri kusayım diye. 

Önce ne dinlesem acaba diye kararsız kaldım. Sonra içimdekilerin hangi birini yazsam diye.

Cümleleri devirdikçe güçlü hissettim kendimi. Ve devrik cümleler daha çok çekti beni. 


Sana neyi anlatsam. 
Sağlam bir 28 yıl var anlatabileceğim. (Bebekliğimi çıktım :) ) Ben çok güzel yalanlar söyleyebilirim, bu yüzden hiç bitmez anlatacaklarım. Ama yalan dinlemeyi pek sevmem, zira kulağıma ilk yalan kaçtığı zamanlar da işte bu 28 yıl öncesine tekabül eder. 

"Nerde duysam tanırım" yalanları var mesela. Sen de bilirsin.

Ama ilk yalanla tanışmamı hatırlıyorum bak valla. İçinde entrika ve iftira da var dur bak anlatayım :)) 

Anasınıfına gidiyordum. Sınıfta Müge diye böyle çekik gözlü bi yılan kız vardı. Yılan olduğuna yıllar sonra,şu an karar verdim :) 

Okulun bahçesinde böyle bir kaç musluğu olan bir çeşme vardı. Çeşmenin başındaydık bir kaç bıdık işte, ayy görüntü çok net kafamda şuan :)

Biri geldi dedi ki: Pınar sen Müge'ye orospu mu dedin? 

Orospu kelimesini ilk kez duymuştum ki ben 1 yaşından önce konuşmaya başlamışım, kelime dağarcığım o 5 yılda ne alemde sen düşün. :) 

"yook" dedim "ben ona öyle bir şey demedim."

demişsin işte filan bana bağırdılar çağırdılar defolup gittiler. 

Merakla yanımdakilere "orospu ne demek" diye sorduğumu hatırlıyorum. 

Dünya'ya geleli 5 yıl olmuş, kendi yaşıtım 2'den fazla bebeyle ilk kez bir araya gelmişim, ilk yalanımı duymuşum, ilk küfrümü öğrenmişim,ilk iftiramı yemişim aynı anda.Yani var sen düşün neler birikmiştir bu bünyede onca yıl. :))
Müge orospusu şimdi nerde ne yapıyor hiç bilmiyorum ama; ilk öğretmenim de oymuş galiba.

Uff yalnız yaşadığım travmaya bak ya. Kendime sarılasım geldi. 

"s*ktiret o salağı Pınar, gel oynayalım." 

öpücük kendim :*





23 Temmuz 2020 Perşembe

Pinarage

yaktığım, yırttığım, çöpe attığım "sevgili günlüklerime". . 

unuturum diye korktuğum ne varsa saklamak istedim. bu yüzden yazdım belki de. bu yüzden biriktirdim sevdiğim kime ait ne varsa. 
şimdi eski kitaplarımın, okul defterlerimin ya da ne bileyim çocukluğumdan ne kaldıysa annemin evinde; içinden çıkıveriyor hatıralarınız.

üniversite okuduğum şehre son kez giderken aldığım otobüs bileti gibi. 
lisede tüm öğrenciler adına davet edildiğim toplantı davetiyesi gibi.
ilk işe başladığım hastanede boş vakitte bir kağıda çizdiğimiz resimler gibi.
hiç biriniz yoksunuz belki ama; bunlar var işte. 
siz beni unuttunuz belki ama; bana sizi hatırlatıyor evren.

unuturum diye korktuğum ne varsa yazdım ben. 
belki de yapabildiğim en iyi terapiydi kendime. 

peki neden korktum sonra? 
neden okumaya üşendim? hatırlamayacağımdan mı korktum, ya da unutamayacağımdan? 

ben "sevgili günlüklerim"den kurtuldum hep.

unutmak istediğim ne varsa unuttum.

artık yaşım da günlüklere pek uygun değil sanki. 

hala yazmak istiyordum. 

ben de yazdım.

işte bu. 

öpücük P.

Onlara Set!

  Sizsiniz sebebi! Kendimi küçücük bir bebeğin karşısında bu kadar çaresiz hissetmeme sebep olan ve beni çaresizliklerimle bir başıma koyup ...